İpek böceği güvesine ithafen
Sana iyinin ve kötünün olmadığı bir yerden
konuşuyorum. Burada artık etik yok. "Naparsın, hayatın gerçeği böyle"
cümlesi hükümranlığını kurduğu sırada; beşikteki çocuklar, yeni doğmuş
hayvanlar, tohumdan sıyrılmaya çalışan bitkiler ile damarlarına biraz su biraz
toprak alarak kendini var etmeye çalışan tüm mineraller, o çok sevdiğim yazarın
dediği gibi, uğruna ölecek soylu bir sebep kalmadığını anlamıştı.
Silahlar patladı ama camlar kırılmadı. O günden
sonra içimizi ısıtacak sözcüklere de ihtiyacımız kalmamıştı. Zaten ben, gönül
teline dokunacak bir tını duymak yerine; her şeyin donuklaşmasını, kurumasını,
dağılıp un ufak olmasını istiyordum. Böylece, arz paramparça olunca, yer
altındaki gizli cevhere kendiliğinden kavuşuruz belki diye umuyordum. Cevherin
yerin altında olduğunu kim söyledi gerçi?
Görüyorsun, insanın tüm ince zevkleri kalın bir
görgüsüzlük ve acı içeriyor. Kaynar suya atılarak can verme gibi bir sonu sana
yakıştıramıyorum. "Seçici merhametim" senin için işliyor. Fedakârlık
yaptığının farkında değilsin. Zira bir kez fark etseydin, kıyamet kopacak gibi
olurdu. Buraya bir Ebubekir Eroğlu alıntısı gelmeli çünkü o, "zayıfı"
ölüme götürenin güçsüzlük değil merhamet olduğunu söylemişti:
"merhamettir kuzuyu dize getiren güçsüzlüğünden önce
kırılıp dökülenin yerine başkası gelir
telaşa mahal yok, biliyoruz ki büyük yaşamın
sürüp giden ezeli adaletidir."[1]
Ama bu sefer sensin bize acıyan, ipek böceği
güvesi.
Hiç düşündün mü neden bütün masallarda hayvanlar
var? Nedendir ahlakın karıncada aranması, o çocuklar büyüdüğünde hiç de iyi insanlar
olmadığı halde.
[1]
Eroğlu, E. (2020). Açık Kaldıkça Defterim. Yapı Kredi Yayınları.
Yorumlar
Yorum Gönder