Aware

 Aware

“…Bir kadının hüznü, Japon hikayesini tamamlayan önemli role sahiptir ve Japonların güzellik anlayışında mühim bir unsurdur.  Bu hüzünlü hale aware denir ve Japonlar kederli bir kadının, kederini sabırla taşıdığını gördüklerinde, aware duygusunu hissederler.”[1]

***

Her neşenin kedere dönüşme ihtimali var. Bu ihtimali daima içinde taşıyarak yaşamak da kolay değil. Tokyo Ulusal Müzesi'nde karşılaştığım oyuncak bebek bana mutluluğun kırılganlığını hatırlatıyor. Galiba bu yüzden gereğinden fazla sevdim diye düşünürken, ilkin bir şeyler içtiğini sanıyorum ama açıklamayı okuduğumda anlıyorum ki bebeğin ismi "koku."

Doğru ya,

gözlerini kapatıp kokluyor ve ben yüzünde görüyorum;

belki çoktan silikleşmiş bir anının,

kokunun ona hatırlatmasıyla üzerine boca oluşunu.

Yine de

ne kadar dingin görünüyor. Ama asıl hislerini anlayamıyorum.

O mu kederli ben mi?

Japonlar, kadınların hüzünlü hâli için bile bir kelime kullanıyormuş: aware.

O sırada Daniel Moore, “Anyway” isimli şarkısında şöyle diyor: “Ne kaldı geriye kim olduğumuzdan? Ve ne kaldı geriye nasıl umursadığımızdan? Yavaşla… Adım at kendi vaktinde. Zaten kim izliyor ki?”

Çoktan kedere dönüşmüş neşeler insanı hikâyenin orta yerinde bırakıverir ama Moore sormaya devam eder: “Yine de iyi değil miydi?”

Yine de iyi değil miydi?

Aslında bu, ancak hayal kırıklığının ardından gelen bir sorudur, bilirsin. Cevaplamaya çalışırken vakit geçer, ziyaretçiler dağılır ve ışıklar söner. O an, müzedeki bir bebekle aynı duyguda buluşmak mümkün hâle gelir. aware.

Ume ni Uguisu

“Japonya’da çalı bülbülü ve erik ağacı, ikisi birlikte baharın güzelliğini yansıtan bir bütün oluşturur. Hakikaten de 'ume ni uguisu' diye yaygın bir deyiş vardır ki ‘erik ağacına konuşan’ çalı bülbülünü tanımlamak için kullanılır. Masalların güzelliği ancak şu üç unsur bir araya gelince tamamlanır; erik ağacı, bülbül ve güzel bir kadın.”[2]

***

Erik ağacına konuşan, konuştukça söyleyeceği şeyler çoğalan ve anlattıkça anlaşılmayan çalı bülbülü. Muhatabına ulaşmayan her söz ölü doğuyor, değil mi? Japon estetiğinden bîhaber olan da bilir bu duyguyu. Neticede başka bir şarkı da şöyle diyordu: “Seher yeli eser, yırtar eteğini gülün. Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün.” Bu arada, güzel sesli kadınlar için de uguisu denildiğini okudum.

Ben, her gün ölü sözler doğuruyorum. Bu yazı da onlardan biri.

Misaki

“Japon mitolojisinde beyaz hayvanlar dağ tanrılarının tezahürü veya habercisi olarak kabul edilmiştir […] Özellikle de beyaz olanların ilahi elçi (misaki) olarak işlev görmesi Japon tarihinin geç dönemlerine kadar devam etmiştir […] Örneğin tilkiler ilahi haberci olarak görülmüş, bazen de ilahın kendisiyle ilişkilendirilmiştir.”[3]

***

Tanrı ile insanlar arasında elçilik yapan hayvanları hayal etmek hoşuma gidiyor. Bu düşünceye uzak değilim. Hz. peygamberi miraca taşıyan Burak atı aklıma geliyor ve gülümsüyorum. O da bir elçiydi. Anlatılanlara göre, “bedeni kırmızı yakuttan, boynu yeşil zümrütten bir binekti. Yüzü insan yüzü, gözleri Zühre yıldızı…” Yine anlatılanlara göre, kırk bin sene cennette beklemiş ve nihayet peygamber ile karşılaşmıştı.[4]

***

Bazı hikâyeler de böyledir işte
Kedere dönüşmeyen neşeler de vardır.


[1] Davies, R. J., & Ikeno, O. (Ed.). Otogibanashi. The Japanese Mind: Understanding the Contemporary Japanese Culture içinde (s. 173).Tuttle Publishing.

[2] Davies, R. J., & Ikeno, O. (Ed.). Otogibanashi. The Japanese Mind: Understanding the Contemporary Japanese Culture içinde (s. 172). Tuttle Publishing.

[3] Ambros, B. R. (2012). Order, Karma, and Kinship: Animals in Japanese History and Culture. Bones of Contention içinde (s. 30). Harvard University Press.

[4] Pay, M. (Yönetmen). (2017). Mirâciyye: Saklı Miras [Film].

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kurbağa ve Yağmur カエルと雨

Yağmura Yenilmeden